En Büyük Felaket
Eski zamanda bir bedevi devesine atlamış, çölde seyahat ediyormuş. Çölün or-talarına varınca, uzaklardan kendisine el sallayan birisini görmüş. Acaba hayal mi gö-rüyorum, diye devesini adama doğru sürmüş. Yerde yüzüstü yatan bir adam: "Su, suuuu!" diye inliyormuş. Bedevi, devesinden inmiş; deriden kırbasındaki suyu alıp ada-ma götürmüş. Tam o esnada ummadığı bir şey olmuş. Yerdeki adam aniden fırlamış, kendinden beklenmeyen bir çeviklikle deveye atlamış. Deveyi dörtnala sürerek hızla uzaklaşmış. Bedevi bunu fark edince koşarak adamın peşine düşmüş. Bir süre koşarak adama yetişmeye çalışmış, yetişemeyeceğini anlayınca da adama sesini ulaştırmak için olanca gücüyle bağırmış:
"Devemi aldın, beni bu çölün ortasında tek başıma bıraktın. Ama ne olur, bu yaptıklarını kimseye anlatma! Bu olay aramızda sır olarak kalsın."
Bedevinin sözlerini işiten deve hırsızını bir merak sarmış. Bu sözlere bir anlam ve-rememiş. Çölde tek başına devesiz kalan bir adam, bu hâline önem vermiyor; olayın duyulmamasını istiyormuş. Geri dönmüş, belli bir mesafeye kadar bedeviye yaklaşmış. "Merak ettim. Olayın duyulmamasını niçin bu kadar çok istiyorsun?" demiş. Bedevi:
"Çünkü bu olay duyulursa insanlar, çölde ölmek üzere olan bir kimseye bile yar-dım eli uzatmaktan korkacaklardır. Bu ise, benim başıma gelen felaketten bile daha büyük bir felaket olur." demiş.