Devlet Anlayışındaki Gelişmeler Nelerdir?
Devlet anlayışındaki olaylar nelerdir? Geçen yüzyılda devletin ana görevi içte ve dışta yaşayabilirlik ve düzen sağlamaktı. Devlet, sosyal sözleşme teorisini kullanarak insanların özgürlüklerini ve haklarını korumaya çalıştı. Bu tür bir devlet kavramına “jandarma devleti” denir. Bu anlayışta önce karşılıklı anlaşma gelir. İnsan faaliyetindeki tek kısıtlama, taraflar arasındaki bir anlaşmadır. Liberalizmin ekonomik alanda egemen olduğu koşullarda, anlaşma veya sözleşme özgürlüğü ekonomik olarak güçlü, baskın ve zayıf baskıyı doğurmuştur. Özgürlüğün bir parçası olan eşitlik adına, devlet bir “seyirciden” “düzenleyici” olana ve bir süre sonra “koruyucu” bir duruma dönüşerek dengesizlikleri ortadan kaldırmak için bu düzene başvurdu.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra devlet anlayışında bazı değişiklikler oldu. Bu dönemdeki ekonomik kriz, ekonomik yaşamın yeniden düzenlenmesine ve belirli bir yönde gelişmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, “kontrollü ekonomi” adı verilen bir sistem yaygınlaşmıştır. Devlet bir "itici devlet" ya da "bir müdahale durumu" haline geldi. Devlet sadece ana endüstriye girmekle kalmadı, aynı zamanda ticari faaliyetlere de başladı.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra devlet anlayışında bir değişiklik olduğu ve “refah devleti” anlayışının yayılmaya başladığı açıktır. Marksist düşüncenin etkisi altında devlet sosyal bir devlet haline geldi.
Çoğulcu toplumlarda, sosyal devletin yaygın anlayışı, devleti artık çıkar çatışmalarını ortadan kaldırmak için bir mekanizma haline getirmemiş ve toplumdaki sosyal ve ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldırmanın bir aracı haline getirmiştir.
Bugün devletin azaltılması olarak da adlandırılan "özelleştirme" eğiliminin başladığı dikkat çekicidir. Kamu sektörünün kamu hizmeti ile doğrudan veya dolaylı ilişkileri olan veya bunları kamu hizmetinden ayırabilen tüm ekonomik, endüstriyel, ticari varlıklar ve değerler özelleştirilebilir. Barajlar, göletler, otoyollar, yatan hasta hastaneleri gibi kurumlar da özelleştirme kapsamına girmektedir. .
Kısacası, devlet sürekli gelişmektedir. Devlet sadece iç düzen açısından değil, aynı zamanda uluslararası ilişkiler açısından da gelişmektedir. Özellikle, insan hakları açısından, insanlar devlet kabuğunu terk etmiş ve uluslararası bir karakter kazanmışlardır. İnsan haklarının korunması uluslararası hale geldi ve uluslarüstü korumanın yolları açıldı.