BÜYÜKLERİ ANLAMAK
Babamın küçük bir atölyesi var. Ders saatleri dışında genelde oradadır. Dediğine göre, atölyede çalıştığı zaman dinleniyormuş. Çok güzel ahşap eşyalar yapıyor orada.
Cansu'dan söz etmek istediğimden emin değilim. Cansu, benim küçük kardeşim. Üç buçuk yaşında ve inanılmaz derecede yaramaz. Arada, "Onun bu evde ne işi var?" diye düşündüğüm oluyor. O gelene kadar çok rahattım.
Büyükannem bile ilk kez onun yüzünden bana kızmıştı. Oysa ben sadece, "Her şey yolunda giderken, mutlu yaşarken ona ne gerek vardı?" diye sormuştum. Neden kızdığını anlamadım.
Acaba ben dünyaya geldiğimde, ağabeyim de benim için böyle düşünmüş olabilir mi? Bunu asla bilemeyeceğim. Ona soramam. Sorsam da yanıtlamaz zaten. O kadar az konuşur ki dünyanın en sessiz çocuğudur diyebilirim. Çoğu zaman evin içinde olup olmadığını bile bilmeyiz.
Artık bizimle birlikte olmasa da dayımdan söz etmek istiyorum biraz. Tüm aile, akrabaların içinde en çok dayımı severdik. Her gelişinde hepimize ayrı hediyeler getirdiğinden değildi onu çok sevmemiz. O kadar içten, o kadar sıcaktı ki dayım; hep konuşsun, hep anlatsın isterdik. Ağabeyim bile sadece dayım geldiğinde odasından çıkıp bizimle otururdu.
Neşeliyken bile dayımın bakışları hüzünlüydü. Bir gün annemin, "Boş ver Mustafa, zamanla her şey unutulur gider." dediğini duydum. Unutulacak şeyin ne olduğunu bilmek için neler vermezdim! Keşke birileri benim artık büyüdüğümü kabul etse de öğrenmek istediklerimi söylese...
Uzun zamandır gelmiyordu bize. Evin içinde hasta olduğu konuşuluyordu ve ben ilk kez annemin, dayımın fotoğrafına bakarak ağladığını gördüm. Şu büyüklerin işine aklım ermiyor. Büyükannem meğerse dayımı ne çok severmiş!.. Bize yaşadığımız sürece birbirimizi sevip saymamızı öğütleyenler, söz konusu kendileri olduğunda bunu neden göz ardı ederler acaba?
Dedim ya, büyükler hakkında öğreneceğim çok şey var daha!